Bir Çevirmenin Dünyası

Bir çevirmen gözüyle her şey…

Çalıların etrafında dolaşma, soruma cevap ver.

Çeviri bir kitap okurken dilinden hoşlanmadığınız için bıraktığınız oldu mu hiç? Eminim olmuştur. “Yazarın dilini beğenmedik” deriz genellikle. Oysa bunu yargılayabilmek için kitabın orijinalini okumak gerek. Maalesef genelde sorun yazarda değil, çeviridedir. Çeviri dili, çok güzel yazılmış bir kitabı öldürebilir.
Bu konuda iki görüş var: bir kısım birebir çeviriyi savunuyorlar ki ben buna kesinlikle karşı olanlardanım. Yazarın tarzına ve diline bağlı kalmak olmazsa olmaz; ama bire bir çeviri yapmak bir kitabı katletmekle eş anlamlıdır bana göre.
Bu yüzden kaybettiğim bir iş bile var.
Yayınevlerinden biri  deneme çevirisi yapmamı istedi. Oysa aynı yayınevi ile daha önce çalışmıştım. Ama benim çalıştığım kişi işten ayrılmış, yeni başlayan eleman ise araştırma yapmaktansa deneme çevirisi göndermeyi daha kolay bulmuştu sanırım. Ellerinde benin çevirdiğim bir kitap olduğunu söylediğimde ise hiç oralı olmadı; ben de tartışmamak için deneme çevirisini kabul ettim. Ve sonuçta o kişi benimle çalışamayacağını, çünkü bire bir çeviri yapmadığımı söyledi. Bire bir çeviriden ne kast ettiğini sorduğum da ise “kelimesi kelimesine” cevabını verdi. Maalesef bunu söyleyen kişi bir yayınevinde görev yapıyordu ve çeviri işinden sorumluydu. Ne acı.
Bire bir çeviri, yani o hanımefendinin deyişiyle, kelimesi kelimesine çeviri diye bir şey olamaz. O kitap buram buram çeviri kokar ki akıcılığını kaybeder; okunması imkânsız hale gelir.
Bu bana ders oldu. Artık en başta bire bir çeviri bekliyorlarsa boşuna birbirimizin zamanını harcamayalım diyorum.
Neden bu kadar karşıyım? Çünkü her dilin kendine özgü kullanımları, deyişleri vardır. Dili zenginleştiren, güzelleştiren bunlardır. Bunları bir kenara atıp, sırf özüne bağlı kalmak için Türkçe’de kullanılmayan ifadeler sadece yazılanı tatsızlaştırmaz, aynı zamanda dilimizi öldürür.
Kitaplara az sonra döneceğim. Önce filmlerde dikkatimi çeken bazı noktalara değinmek istiyorum. Maalesef gözüm alt yazılara takılıyor. Meslek hastalığı 🙂
Film çevirileriyle birlikte dilimize yeni kullanımlar girdi ve ne yazık ki bunlar oturdu, kullanılmaya başladı. Bu durum gitgide dilimizi, özümüzü kaybetmemize neden oluyor. Örneğin selamlaşmalar… Türkiye’de şöyle bir selamlaşma yoktur:
Hafif bir baş selamı ve “Arzu”…. “Yaprak”…
Biz “Merhaba” deriz; “Selam” deriz. Sarılırız; tokalaşırız; öpüşürüz. Şimdi bakıyorum ki Türk filmlerinde ve dizilerinde bile bu tür bir selamlaşma başladı. Ve bana çok yapmacık geliyor.
Türkçe’de vedalaşırken “Kendine iyi bak” demeyiz. Bu, “Take care” cümlesinin bire bir çevirisidir. Biz “Hoşça kal” deriz. Ya da “Allahaısmarladık.”
Türkçe’de “Nasıl gidiyor?” diye bir hal hatır sorma yoktur. “Nasılsın?”, “Naber?” ya da “Ne var ne yok?” denir. “How is it going?” değil.
“Adamım” diye bir hitap şekli için Hollywood filmlerine ya da dizilerine veya bunu dilimize kazandıran çevirmenlere teşekkür edemeyeceğim. Çok daha güzel kullanımlar var. “Dostum” mesela.
Yanlış çeviriler ise bambaşka bir dünya… Kulaklarınıza ve gözlerinize inanamıyorsunuz.
“I’m afraid he’s run away” için “Çok korktu ve kaçtı” yazanını da gördüm. “Whisky on rocks” ı ise “Kayaların üzerinde viski” diye çevirenini de.
Kitaplara gelince… Sizce bunlar ne demek?
Çalıların etrafında dolaşma, soruma cevap ver.
 
Dökülmüş sütün arkasından ağlama.
 
Gitmeye ihtiyacımız var.
 
Pudra kutusu yere düştü ve büyük bir patlama oldu. İnsanlar kaçışmaya başladı.
Anlamsız değil mi?
Çünkü ya bire bir çeviri ya da sözlüğe bakılıp ilk anlam alınarak yapılmış çeviri bunlar.
Çalıların etrafında dolaşma, soruma cevap ver… Yani “Don’t beat around the bush, answer me.” Yani lafı geveleme.” 🙂
Dökülmüş sütün arkasından ağlama… Yani “Don’t cry over the spilt mik.” Yani “Ölenle olana çare yok.”
Gitmeye ihtiyacımız var. Yani “We need to go.” Yani “Gitmemiz gerek.” Need ihtiyaç anlamna geliyor olabilir ama need to gereklilik belirtir. Ve daha da önemlisi bir yerden gitmeye ihtiyacınız olmaz; gitmeniz gerekir.
Hele pudra kutusu. 🙂 Olay 2. Dünya Savaşı’nda geçiyor. Konu “powder” yani barut. 🙂 Her ne kadar powder pudra anlamına da gelse bir anlamı da barut. Kitapta ise patlayan bir cephanelik söz konusu :))
Suçlu kim peki? Bence her iki tarafta. Ucuza iş yaptırmak için çeviri işini her dil bilene yaptıran ve ucuza eleman çalıştırmak için editör seçiminde özen göstermeyen yayınevleri de; çeviri için dil bilmenin yeteceğine inanan ve bu işe soyunan çevirmenler de.
Çeviri için sadece yabancı dil bilmek yetmez. Daha da önemlisi kendi dilini çok iyi bileceksin. Genel kültür bilgin olacak. Bilmediğin şeyi öylesine çevirmeyeceksin, araştıracaksın. Gerekirse bir cümle için saatlerini, hatta günlerini harcayacak kadar sabırlı olacaksın.
Ve şundan uzak duracaksın. 🙂
“Çeviri kadın gibidir. Güzeli sadık, sadığı güzel olmaz” diye bir deyiş vardır. Bu görüşe katıldığımı söylersem güzel olmadığımı kabul etmiş olacağım 🙂 ama gerçek bu.

7 comments on “Çalıların etrafında dolaşma, soruma cevap ver.

  1. Arzu Alltınanıt
    14 Mayıs 2013

    Bu böyle çevrilmeliydi meslek hastalığımız maalesef. Bazen rahatsız edici olabiliyor. Bu işin bu kadar düşmesinin bir sebebi de bizleriz diye düşünmeden edemiyorum. Ve okurlar tabii. Bizler ucuzu işi yapan ve yaptıranlara mücadele edeceğimize iş kaçırmamak için işe devam ettik. Belki de geri çekilip rezaleti seyretmemiz gerekirdi. O zaman yayın evleri akıllanırdı belki. Okurlar ise çevirisini beğenmedikleri kitaba tepki koysalar ve bu tepkilerini yayın evleriyle paylaşsalar bir şeyler düzelebilir diye düşünüyorum.

    Beğen

  2. Şule Betül Demirkol
    14 Mayıs 2013

    Merhaba, harika bir yazı olmuş. Sonuna kadar katılıyorum. Kendi çapımda dizi, film çevirisi yapan biri olarak aynı dertlerden mustaribim. Bazen çeviriler o kadar gözüme batıyor ki izleyemiyorum. Son zamanlarda kitaplarda da aynı durumu yaşamaya başladım. Bu böyle çevrilmemeliydi diye düşünmekten kitaptan kopuyorum. Birebir çeviri zaten saçma geliyor bana. Öyle bir çeviri yapacaksak Google translate'in yaptığından ne farkı kalır. Gerçi biz sırasını doğru yazarız en azından. 🙂
    Ayrıca insanlar çeviri işinin İngilizce'den çok Türkçe gerektirdiğinin farkında değil. Çok iyi İngilizce bilen ama çevirileri vasat olan insanlar biliyorum. Çünkü cümlelerin anlamını biliyor ama toparlayıp düzgün bir Türkçe cümle oluşturamıyor. Hadi fansubları bir kenara bıraktım, sinemada izlediğim bir filmde bile gözüme çarpan bir sürü hata bu işin ne kadar düştüğünü gözler önüne seriyor.

    Beğen

  3. Arzu Alltınanıt
    13 Mayıs 2013

    Teşekkürler. Sevgiler.

    Beğen

  4. rapunzell
    13 Mayıs 2013

    “buzlu viski” ile gülmeye başladım, yazının sonuna kadar da hiç durmadım 🙂
    ağlanacak hale gülmek bu olsa gerek.
    başından sonuna kadar katılıyorum, birebir çeviri olmaz sözüne ise defalarca katılıyorum. ellerine sağlık 🙂

    Beğen

  5. Arzu Alltınanıt
    10 Mayıs 2013

    Çok teşekkür ederim. Sevgiler.

    Beğen

  6. Adsız
    10 Mayıs 2013

    Yukarıdaki yazı bana aittir,adımı yazmayı unutmuşum,eklemek istedim.
    B.Ece Önet-Toprak

    Beğen

  7. Adsız
    10 Mayıs 2013

    Merhaba Arzu; yazını bir solukta okudum ve okuduğum her cümlede ,babamı hatırladım. Babam ” konuştuğun lisan senin ne kadar zengin olduğunu gösterir. Kendi dilini ne kadar iyi kullanırsan ve bilirsen zengin ,başka lisanlardan alıntı yaparsan o kadar özünü yitirmişsindir” derdi.
    Ailemde üç kişi çeviri yapıyordu,şimdi ise bir kişi kaldı. Sebebi ,senin dile getirdiğin sorundan kaynaklanıyor. Kalan kişi halam ve o da ayni senin gibi davranıyor.
    Çok haklı buluyorum ve bu konu da seni destekliyorum.

    Beğen

Yorum Yazın

Information

This entry was posted on 10 Mayıs 2013 by in Çeviri, Tüm Yazılarım and tagged , , , , .