Bir Çevirmenin Dünyası

Bir çevirmen gözüyle her şey…

Anarşist Bir Ruhum Var Benim

vforvendetta5049431Anarşist bir ruhum var benim. Bu yüzdendir “şu günü”, “bu günü” denen günlerden uzak duruşum. Doğum günleri hariç. Doğum günleri özeldir benim için. O günler olmasa sevdiklerim hayatımda olmazdı diye düşünürüm. Ne unuturum, ne unutulsun isterim. Hatta söz konusu kendi doğum günüm olduğunda şımarıklık yapmak için elimden geleni ardıma koymam. 🙂

Gel gelelim söz konusu “… günü” olduğunda pek umursamam. Ayıp olmasın diye bir kutlama yazsam bile olmasa da olur benim için.

Sevgililer gününde “Ne yani senede bir gün mü hatırlanır sevgili?” derim. Ne özel bir şey yaparız ne de hediye alırız birbirimize.

Kadınlar gününde “Niye erkekler günü yok? Demek ki kadın ezilmişliği kabul ediliyor” diye isyan ederim. Çıkıp ahkam kesenlerin kadınlar adına bir şey yapmamasına sinir olurum. Konuşulur, konuşulur ama kadın cinayetleri, tacizler, iş yerlerinde ayrımcılık, mecliste azınlık devam eder.

Öğretmenler gününde öğrencilerimin mesajları, aramaları gizli gizli hoşuma gitse de 🙂 böylesi kutsal bir mesleğin sadece o gün hatırlanılmasına, öğretmen sorunlarıyla ilgili atıp tutanların hiçbir şey yapmamalarına sinir olur, ağzıma geleni söylerim.

Bir anne olarak anneler gününde sürprizler büyük keyif verse de annesiz çocukları, çocuk sahibi olmak isteyen ama olamayan ya da çocuğunu kaybetmiş anneleri düşünür üzülürüm.

Dedim ya anarşist bir yönüm var benim.

Bugün ise Dünya Çevirmenler Günü… Çok severek yaptığım bir meslek grubunun günü…

İyi yönden bakarsam, yani içimdeki şeytan değil de melek konuşmaya başlarsa, bu güzel bir şey. Bu, çevirmenliğin bir meslek olarak kabul görmeye başladığının kanıtı… Ne iş yapıyorsun sorusuna “Çevirmenim” diye cevap verdiğimde “Olsun, bir gün iş bulursun” diyenlere böyle bir meslek olduğunun göstergesi. Çevirmensen boş vaktin çoktur diye düşünenlere “Aaa bu da bir meslekmiş dedirtecek bir şey. Heyy, duydunuz, değil mi? Bu bir meslek, bakın günümüz bile var. Hatta Wikipedia‘da bile yer almış.

Öte yandan, sorunlar çözülmedikçe, değer verilmedikçe gün kutlamanın ne anlamı var demekte şeytan yönüm.

“Ne sorunu, canım. Evde oturup iki satır şey yazıyorsunuz. Dil bilen herkes yapar” diyenler dikkatle okusun devamını:

1. Deliler gibi çalışıyoruz. Zamana karşı yarışıyoruz. Bilgisayar başında oturmaktan gözlerimiz şaşı oluyor; sırtımız tutuluyor; el bileklerimiz uyuşuyor, baş ağrısından geberiyoruz. Tek bir kelime için verdiğimiz uğraştan dolayı beynimiz duruyor. Beyin yorgunluğu nedir bilir misiniz? Diğer ağrılar dinlenince geçer. Ama beyin uykuda bile çalışmaya devam ediyor. Kaç kez bir dürtüyle uykudan uyanıp kafama taktığım, içime sinmeyen bir kelimeyi ya da cümleyi düzeltmişliğim var. Kafatasınızın içinde birden çok beyin varmış gibi hissettiniz mi hiç? Detaylarda Kaybolmak zorunda kaldınız mı?  En Zoru ile uğraştınız mı?

2. Evimizde, oturduğumuz yerden çok para kazandığımızı düşünüyorsunuz, değil mi? Yanılıyorsunuz. Komik ücretlerle çalışıyoruz. Hatta kimi meslektaşlarım bu komik ücreti bile alamıyorlar. Ödeme yapmayan firmalar var. Üstüne üstlük emeğinin karşılığını istediğinde hakaret eden, tehdit eden, sanki dileniyormuşsun gibi davranan kendini bilmezler de mevcut. Sayıları hiç de az değil üstelik. Hep Aynı Stresi yaşıyoruz sizin anlayacağınız.

3. Gecemiz gündüzümüz yok. İş yetişecekse uyku falan hak getire. Kahve, çay takviyesiyle bilgisayar başında sabahlıyoruz. Şimdi diyeceksiniz ki “Olsun, işi teslim eder, bütün gün uyursunuz. Nasıl olsa evdesiniz.” Siz öyle sanın.

4. Evde çalışmak çok keyifli geliyor size, değil mi? Saat kavramı yok, kıyafet zorunluluğu yok, patron yok. Kabul etmek gerek ki bunlar güzel şeyler. Ama evde olduğunuz için bol bol bölünme var, “beş dakika ayırsan bir şey olmaz” var, gözünüze çarpan ve konsantrasyonunuzu yok eden işler var, evde olduğunuz için sizden beklenenler var.

5. En acısı ne biliyor musunuz? Adımız yok. “Haydi, canım” dediğinizi duyar gibiyim. Ama gerçekten adımız yok. Aylarınızı verdiğiniz bir kitabın künyesinde küçücük yazan isimden söz etmiyorum. Ona razı olduk artık. Kapağa yazıldığında sevinçten deliye dönüyoruz. Yayınevlerinden Talebimdir adlı yazımda bunu talep etmiştim, ancak henüz bunu yapan yayınevi sayısı çok az. Sorarım size kaçınız çevirmen adına bakıp kitap alıyor? Yazarın adı, hatta yayınevine çok önem veren kaç okuyucu “Çevirmeni kim?” diye bakıyor? Kaçınız kitaptaki hataların hangisinin çeviri hangisinin editör hatası olduğunun farkında? Hatta kaçınız ufak tefek çeviri hatalarının farkında? Kitaplar hakkında yazdığınız yorumlarda yazarı, kitabı överken, yayınevine teşekkür ederken kaçınız çevirmene de bir kaç güzel söz yazıyor? Ya da şöyle sorayım: Çevirmenden söz etmek ne zaman aklınıza geliyor? Çok hata olduğunda, değil mi? Hem de yazım hatalarını da çevirmene yükleyerek. Bu konuyla ilgili şu yazıma bir göz atarsanız sevinirim. Okurlardan Rica

6. Dil bilen herkes yapar bu işi sanıyorsunuz, değil mi? İş bulamayan ve dil bilen herkesin yapabileceği bir iş, değil mi? Değil! Dil bilmek elbette gerekli, ama yetmez. Kendi dilini bileceksin, araştırmayı seveceksin, daha iyisini bulmak için zaman harcayacaksın, kültürel birikimin olacak, bilmediğini sormaktan çekinmeyeceksin, disiplinli olacaksın, dikkatli olacaksın, yaptığın işe saygı duyacaksın… İçimdeki Şeytan

7. Aranızda “Bir kaç sayfalık bir çevirim var, kim yapar?” diye araştıran çok kişi vardır eminim. Ücret ödemeden işimiz görülsün hepimiz isteriz. Ama yok öyle bir şey. Emeğimiz var ve karşılığını alıyoruz. “Yardım etseniz ne olur sanki” ile yürümüyor bu işler. Sürekli Hayır, Yardım Edemem demek ne zor bilseniz.

Çevirmenlik gibi bir meslekten haberdar olunmadığının ya da “ne gerek var şimdi para ödemeye Ahmet’in kızı İngilizce biliyor, o yapıverir” görüşünün yaygın olduğunun kanıtı her yerde çıkıyor pişirkarşımıza. Koskoca otellerin “kuş sütü!” eksik açık büfelerinde “Language Cheese” sunuluyor. Uluslararası elişi sempozyumlarında “handjob” yapılıyor. Tuvaletlere “pepper” atmamamız tavsiye ediliyor. “Alexandar Returns” yiyoruz. Çorba siparişimiz “Put your feet soup” oluyor. Daha neler neler…

Yazdıklarımı okuyunca bana öfkelenenler olacaktır. Ama dedim ya şeytan var içimde. 🙂

Bu vesileyle tüm meslektaşlarım, günümüz kutlu olsun. Değer verildiğimiz günlere…

Bu da sizlere hediyem:

2 comments on “Anarşist Bir Ruhum Var Benim

  1. Pınar
    30 Eylül 2014

    Aklımdan geçen, içimde sessizce biriktirdiğim şeyleri bu kadar açık ve net dile getiren, kendime örnek alabileceğim bir meslektaşımın yazılarını okumaktan son derece mutluyum. Tesekkürler 🙂

    Liked by 1 kişi

Yorum Yazın

Information

This entry was posted on 30 Eylül 2014 by in Çeviri, Tüm Yazılarım and tagged , , , , , .