Takıntılıyım. Evet, takıntılıyım. İtiraf ediyorum. Ve gitgide daha da takıntı haline getirmeye başladım. Artık öyle bir hale geldi ki çeviri kitap okurken el freni çekik yol almaya çalışan araba gibi hissediyorum kendimi.
Şu aralar elimde George Orwell’in 1984 adlı muhteşem eseri var. Kara dörtlünün baş yapıtlarından biri. Aslında yıllar önce (çok gençliğimde) okuduğum bir kitap ama Can Yayınları’nın yeni kapak tasarımlarıyla çıkardığı George Orwell serisini görünce, bir de içlerinde okumadığım kitaplar olduğunu fark edince serinin tümünü almadan edemedim. Böylece 1984 de bir kez daha kitaplığıma girdi ve bu kez bir yetişkin gözüyle okumaya karar verip başladım.
Celal Üster’in çevirisiyle çıkmış. Çeviriden yana hiçbir sıkıntı yok, gayet keyifle okunuyor. Ama edisyon için aynı şeyi söyleyemeyeceğim maalesef. Virgül, virgül ve virgül… Bağlaçlardan önce, “ki”lerden sonra, şart eklerinden sonra, zarf fiilerlerden sonra, ne o ne de bu kullanımda, hem o hem de bu kullanımında… Her yerde virgül.
Gitmiyor. O güzelim kitap gitmiyor. Virgülleri görmeyeyim, diyorum ama olmuyor.
Son zamanlarda çok sıklıkla karşıma çıkan bir durum bu. Neden böyle oluyor diye düşünürken cevap kızımdan geldi: “İngilizcede nerede virgül varsa aynen alınmaya başladı.” Haklıydı. “Ve” den önce bile virgül ya da noktalı virgül kullanımıyla karşılaştığıma göre en mantıkli açıklama bu olmalı. Doğru, İngilizcede “and” ten önce virgül kullanılır; kullanınmazsa o iki kelime bir bütünü anlatıyor demektir.Ama Türkçede hiçbir koşulda “ve” öncesi virgül kullanılmaz.
Bu hata nasıl başladı, nasıl benimsendi? Gerçekten merak ediyorum. Editörlerin işi çevirmenlerin gözünden kaçan bu tür hataları düzeltmek değil mi? Dilimizin doğru, hatta hatasız kullanmayan biri nasıl editör olabiliyor? Nasıl olsa okunuyor düşüncesiyle umursamamazlıktan mı kaynaklanıyor bu yoksa yayınevleri ucuza eleman çalıştırmak için mesleğin olmazsa olmaz kriterlerini görmezden mi geliyor? Aklımda deli sorular…
Eski çevirilerimden birinin çevirmen kopyaları geldiğinde delireceğimi sanmıştım. Bütün “ama”lardan önce virgül konulmuştu. Emeğimin çöpe atıldığını görmek gerçekten çok acıydı. Çevirilerinin basılı hali ellerine geçince birçok meslektaşımın da aynı duyguyu yaşadığına eminim. Lütfen biraz özen.
Kısacası… Evet, takıntılıyım.
Çevirmen İntiharın Eşiğine… hakkında Arzu Altınanıt | |
Çevirmen İntiharın Eşiğine… hakkında Özden Ak | |
Çevirmen Olmak İstiyorum hakkında Bahadır | |
Çevirmen Olmak İstiyorum hakkında Arzu Altınanıt | |
Çevirmen Olmak İstiyorum hakkında Arzu Altınanıt |
Maalesef ki yayınevi editörleri bu konuda çok yetersizler. Bu durumun Can Yayınları’nda olması daha da üzücü. Hem çevirmen hem editör olarak yayınevleri’nden geri dönen, düzelttiğim yazıların tekrar bozulduğunu görmek beni daha da delirtiyor.
BeğenLiked by 1 kişi
Kızınızın tespitine katılmamak elde değil. İlave olarak da çoğu editörün cümleye nefes aldırtmak için virgül kondurduklarına şahit oluyorum, sanki okurun es vereceği yeri keyfen tayin ediyorlar. Çeviriyi yaparken yükses sesle tek seferde okuyup kendinizle gururlandığınız cümle resmen dilimlenmiş oluyor.
BeğenLiked by 1 kişi
Şu an çalıştığım devlet kurumunun sadece redaksiyon için (benden sonra bir de düzeltiye gidiyor yani) verdiği ücret yayınevlerinin çeviri için teklif etiği ücrete yakın. O yüzden çoğu yayınevinin redaksiyon ve düzeltiye bütçe bile ayırdığını sanmıyorum.
BeğenLiked by 1 kişi