Bir Çevirmenin Dünyası

Bir çevirmen gözüyle her şey…

Az Önce Çıldırdım

Bir süredir çeviriye öylesi kendimi kaptırmış durumdayım ki blogumla ilgilenemiyorum. Ne bir konu geliyor aklıma ne de yazmaya zaman ayırabiliyorum.

Ama az önce… sadece bir kaç dakika önce öylesine çıldırdım ki çeviriye bir ara verip içimi dökmek istedim.

17112012192551-mutsuz

Sorunum yazarlar, onların ses oyunları, kitaplarının hiç çevrilmeyecek olduğunu düşünerek yaptıkları benzetmeler, göndermeler.

Tüm hızımla güzel güzel çevirirken karşıma şöyle bir konuşma çıkıveriyor:

“What do you call cheese that doesn’t belong to you?”
“I’m not sure, Nicholas.”
“Nacho cheese.” He grinned. “Get it, nacho, not yo’? Not yo’ cheese, since it isn’t yours?”

Ya da şöyle bir şey:

“So, tell me something, Haven. What do you call a deer with no eyes?”
“Excuse me?”
“No-eye deer.” Nicholas grinned. “Get it? No idea.”

Bunlar gibi onlarcası.

İngilizce bir kelimeyle benzer sese sahip bir isme o kelimeyi kullanarak yapılan göndermeler, Türkçe karşılıkları aynı olan kelimelerin İngiliz – Amerikan kıyaslamaları, ses oyunlarıyla yapılmış şakalar, benzetmeler…

Bir şekilde hepsi hallediliyor ama çok yorucu, çok sinir bozucu…

Her seferinde bir çözüm bulmak mümkün olmuyor, hiç içime sinmediği halde çevirmen notu koyuyorum. İçime sinmiyor, çünkü bir romanda fazla çevirmen notu olmasının okumayı aksattığını düşünüyorum. Ama yapacak bir şey yok.

Sevgili yazarlar, kitaplarınız dünya çapında çeviriliyor. Dünyadaki tek dil İngilizce değil; her dil de İngilizce yapısında değil. O yarım kalan konuşmalar, karşınızdaki insanın lafınızı kesmesi sonucu havada kalan cümleler var ya. İşte onları Türkçe’ye çevirip doğru yerde yarım bırakabilmek için bile bazen bin bir takla atıyoruz. Bari şu ses oyunlarını azaltın. Bize de yazık.

Ve sevgili okurlar, o dilini çok akıcı bulduğunuz yazarlar bize neler çektiriyor görüyor musunuz? 🙂 İşte bundadır çevirmene biraz saygı çığlıklarımız.

Oh rahatladım. Şimdi boğuşmaya devam. 🙂

NOT: Bu bir iç dökmedir. Yoksa işin bu tarafını çok seviyorum. 😀 Üstelik hiçbir yazara eserini çevrilecek kaygısıyla yazamaz, değil mi? 😀

10 comments on “Az Önce Çıldırdım

  1. Esra GÜL COŞKUN
    14 Şubat 2016

    Ahh, ahh… Yarama tuz bastınız. Şu an John Barth’ın kitaplarından birini çeviriyorum ve tüm kitapta böyle kelime oyunları var. Paranoyak oldum artık, this is a pencil diye cümle bile kursa adam, bunda da vardır bir şey diyorum 😀 Ben de yakınıyorum çoğu zaman ama bu gibi zorluklara bir çözüm bulduğumda da hazine bulmuş gibi oluyorum. Bu yüzden sizi çok iyi anlıyorum. Kolaylıklar diliyorum çevirinizde de 🙂

    Liked by 1 kişi

    • Arzu Altınanıt
      15 Şubat 2016

      Size de kolay gelsin. 😀 Çekenler anlar. 😀 Gerçekten hazine bulmuş gibi olunuyor. Bu işin keyfi de burada sanırım. Sevgiler

      Beğen

  2. ferhatkonas
    12 Şubat 2016

    Keşke dünya üzerinde tek bir dil olsaydı, herkes birbirini kolaylıkla anlardı. 🙂 Siz de yazarların çevirisini yapmaktansa kendi yazılarınızı yazardınız ama bu çok saçma bir yorum oldu sanırım. Afedersiniz…

    Liked by 1 kişi

    • Arzu Altınanıt
      13 Şubat 2016

      Aşkolsun. Niye saçma bir yazı olsun ki. 😀 Kendi yazılarıma daha çok zaman ayırabilmeyi, başladığım ama bir türlü tamamlayamadığım romanımı tamamlamayı elbette isterdim. Yine de bakmayın siz benim şikayetlerime çok hem de çok severek yaptığım bir işim var. Bu tür şeyler de bir tür bulmaca çözmek aslında 😀

      Liked by 1 kişi

  3. gurbetyolcusu
    12 Şubat 2016

    Çevirmenlere çok hayran kalıyorum. O duygu geçişini bize yaşatabildikleri için. Deyimlerde zorlanıyor musunuz. Muhakak ki çok iyidir diliniz ama ben hep düşünmüşümdür. Diller ve kültürler çok farklı çünkü

    Liked by 1 kişi

    • Arzu Altınanıt
      12 Şubat 2016

      Nazik görüşünüz için çok teşekkürler. Deyimlerin Türkçe karşılıkları varsa sorun olmuyor ama sizin de dediğiniz gibi bazı şeyler çok kültürel. O zaman en doğrusunu yakalamak için epey zorlanıyoruz elbette. Diller ve kültürlerin çok farklı olduğu; dillerin kültürleri yansıttığı bir gerçek. Çeviriyi en keyfili ve en zor kılan kısımda bu kültürel fark zaten.

      Beğen

  4. Selahattin Genç
    12 Şubat 2016

    Merhaba Arzu Hanım. Tercüme yapan herkes, sözünü ettiğiniz sıkıntıları değişik düzeylerde yaşar. Söylediklerinizde haklılık payı elbette var ama konunun bir de diğer yönü var. Yazarlar, eğer yazdıklarının tercüme edileceğini düşünerek yazarlarsa, kendilerini kısıtlamış olmazlar mı? Örneğin Yaşar Kemal, İnce Memed’i yazarken “tercüme endişesi” yaşamış olsaydı, oradaki pek çok şeyi yazmamış olması gerekirdi. Bu bir ikilem, bir sorun, ama sorunun çözümü yazarların kendilerini kısıtlamaları değil, sizin gibi değerli tercümanların ustalıklarını, bilgilerini, becerilerini, deneyimlerini kullanarak bu konuları aşmasıdır. Selam ve saygılar. 🙂

    Liked by 1 kişi

    • Arzu Altınanıt
      12 Şubat 2016

      Yoo, kesinlikle haklısınız. Not düştüm zaten. Bu bir iç dökmedir diye. 😀 Ancak bu bestseller yazarlarından bazıları edebi sanatları kullanma becerisine sahip olmadıkları için bu tür oyunlarla sanat yaptıklarına inanıyorlar. Sorun biraz ondan kaynaklanıyor sanırım. 😀

      Liked by 1 kişi

  5. Aydan
    12 Şubat 2016

    Çok çok kolay gelsin. Sizin bu durumları çok iyi toparladığınızı biliyorum (Bir Başka Mavi’de dilin İngiliz-American kullanımı hakkındaki bölüm hani)… Ama acaba bu gibi durumlarda bizden bir espri ve ses oyunu ile o kısımlar halledilemez mi? Metinden şaşılır evet ama akıcı olur en azından.

    Liked by 2 people

    • Arzu Altınanıt
      12 Şubat 2016

      Zaman zaman onu yapıyoruz tabii. Bazen Türkçeye çevrilince hiç bir anlam ifade etemeyen yerlerde mecburen. Ancak onun da şöyle bir riski var: Fazla yerelleştirmek. Bundan kaçınmak gerek. Bu arada hoş yorumunuz için çok teşekkürler.

      Liked by 1 kişi

Yorum Yazın

Information

This entry was posted on 12 Şubat 2016 by in Çeviri, Kişisel, Tüm Yazılarım and tagged , , , .